‘’Ferzo abla sesleniyor, çay hazır! Tokaçları bırakıp şapur şupur, çizmeleri savura savura gidip oturuyoruz. Bir yudum içmemiştik ki Şehriban’ın sümüklü oğlan burnunu sile sile geldi. Soluklan hele itin eniği, derdin ne? Zağar gibi dilin dışarda…
Oğlan söyleneni duymamış gibi soluk soluğa; Zarif boynuna ip atmış deyip Ferzo’ nun eteğindeki pişilerden birini alıp geldiği gibi gitti. Öylece kalakaldık. Terli ıslak bedenimden süzülen sular kendime getirdi. Tokaç, yün, çay her şey kaybold ...