Geçit vermez kahverengi hödük kayalıklara inat bir yerde, yemyeşil otlar vardı ve bilek kalınlığında su akıyordu. Evet işte oydu, can otu. Hem de bolca çiçek açmıştı. Yosun yeşili yaprakları, mora çalan kırmızımsı rengi, bir metreyi bulan boyu ile Azat’ı bekliyordu. Ama öyle bir yerdeydi ki inmek bir mesele çıkmak daha zor bir meseleydi. Hiç kimse oraya inmeye cesaret edemezdi. Ama çaresiz inilecekti. “Otuz metre derinlik de nedir?” diye içinden geçirdi Azat. İlk metreleri kolay indi. Biraz daha ...